Bir ulusun kimliğini yok etmek için ne yapmalıyız?
Çok basit, güçlü yanlarını yavaş yavaş yok etmeye başlar onun yerini alacak yeni kavramlarla toplumu uyutursun.
Bu kimlik değişimi yüzyıllardır her medeniyette, her toplumda gerçekleşir durur. Anlayacağınız sadece bize has bir durum değildir.
Önce milli duyguları köreltmek için elden ne gelirse yapılır. Özellikle milli bayramlar önemsizleştirilir. Mümkün olduğunca halkın coşku içinde kutlamaması için bizi yönetenler ellerinden geleni yaparlar. Eğer siz bir olayı önemsizmiş gibi göstermeye başlarsanız, bir süre sonra gerçekten o olay önemsiz ve basit hale gelir.
Ulusun atalarının yaşadıkları, milli mücadeleleri, ulus adına gösterdikleri çabalar artık önemini yitirmeye başlamıştır.
Bunun içinde daha önce yaşanan zaferler, savaşlar özel günler olarak kutlanmaya başlar. Daha önce sadece tarih kitaplarında okuduğunuz önemli olayların üzerinden asır geçmiş ve sayfanın kapanmasıyla yeni bir sayfa açılmış olsa da, siz sanki yeni bir şey keşfetmişsiniz gibi o günleri bayram havasında kutlamaya başlarsınız.
Türkiye’de de son yıllarda yaşadıklarımız bunlardan ibaret.
Devrimler ve bayramlar yerine, ben Osmanlı torunu değilim lakin Osmanlı torunu olmayı kabul eden yöneticilerin Osmanlı hanedanlığının geçmiş başarılarını kutlamayla geçirdiği bir sürecin için de yaşamaya çalışırsınız.
Peki, bütün bunlara ne gerek vardır?
Eğer siz milli duyguları daha da güçlendirirseniz o vakit o toplumdan korkun. Zira ruhu olan bir ulusu parçalamak çok zordur.
Bu kadar güçlü bir karakterle hangi yönetici başa çıkabilir?
Hangi yönetici her dediğini yaptırabilir?
Hangi yönetici o topluma tek adamlık yapabilir?
Evet, yapamaz…
Bizde de yaşanan dert bu maalesef. Böl, parçala, yönet…
Toplumun milli, manevi değerlerini yok etmeye başladığınızda o ulusun ruhu da yok olur gider.
Sonra da “tabi şehit olacaklar, onların işi bu” söylemlerini sineye çeker.
Tarihi insanlar yazar ve bizden sonraki nesillere ne yazarsak onlar buna inanacak…
O yüzden bütün bunlara fırsat vermeme adına Atatürk’ü, kahramanlarımızı, Türk ulusunun nasıl ulus haline geldiğini, defalarca hiç usanmadan anlatmak, yazmak her Türk evladının vazifesi olmalıdır.
Zafer Bayramı vesilesiyle Kurtuluş Savaşı’mızı ve tarihe adı geçmiş kahramanlarımızı tekrar hatırlatmak isterim.
Kurtuluş Savaşı;30 Ekim 1918 Mondros Ateşkes Antlaşması sonrası işgallerin başladığı ve boğazların İngilizlerin kontrolüne geçtiği dönemde başlayan bir milli mücadeledir.
Mustafa Kemal Atatürk, kurtuluş mücadelesini şöyle değerlendirir: “Afyonkarahisar-Dumlupınar Meydan Muharebesi ve onun son devresi olan 30 Ağustos Türk tarihinin en büyük bir dönüm noktasını teşkil eder. Milli tarihimiz çok büyük ve çok parlak zaferlerle doludur. Fakat Türk milletinin burada kazandığı zafer kadar keskin neticeli ve bütün tarihte, yalnız bizim tarihimizde değil, dünya tarihinde yeni yön vermekte kesin tesirli böyle bir meydan muharebesi hatırlamıyorum.”
“Bu Anadolu zaferi tarih sayfalarında bir millet tarafından benimsenen bir fikrin ne kadar kadir ve ne kadar zinde bir kuvvet olduğunun en güzel bir misali olarak kalacaktır.”
Atatürk Milli Mücadelenin önemini bu şekilde belirtirken, bu mücadelede kundakta ki bebesini, evini-ocağını geride bırakıp vatan için canını veren kahramanlarımızı tekrar analım…
Ruhları huzur bulsun.
Bu topraklara sahip olabilmek için ne büyük savaşlar verdiğimizi, bu savaşlarda ne kadar askerimizin şehit olduğunu unutmayalım. Bu gün neyi kutlayacağımızı hatırlayalım.
Büyük mücadelelerle sahip olduğumuz toprakların bölünmemesi, parçalanmaması için Afyonkarahisar-Dumlupınar ruhunun yaşaması şart.
Ve unutmayalım ki bir ulusun ruhu elinden alınırsa, o ulusun ne vatanı, ne bayrağı ne de bağımsızlığı olur…
Bayramımız kutlu olsun!
Şimdilik her zaman olduğu gibi hoşça kalın, akıl ve beden sağınızı korumaya çalışın!
EKONOMİ
20 saat önceYAZARLAR
21 saat önceYAZARLAR
21 saat önceYAZARLAR
21 saat önceYAZARLAR
2 gün önceYAZARLAR
2 gün önceYAZARLAR
2 gün önce