“Yazmakla ilgili en sevdiğim kısım, düşünmek”
Mizgin Bulut’un ilk öykü kitabı “Yokuş Aksanı”nı Evrensel’den Müjde Büyükyaldız‘a anlattı, söyleşi şöyle:
Yazma sürecini ve ilk kitabını anlatan Bulut, “Zihnimle iletişim halinde olmak beni keyiflendiriyor. Bu yüzden yazmaya başladığımda dünya, olduğundan daha iyi bir yer gibi görünsün ya da görünmesin perdeyi kıvırmama ve ona ait bir şeylere bakmama vesile oluyor.” diyor.
Sizi yazmaya iten şeyler nelerdi? Kendinizi nasıl keşfettiniz?
Dil, yaşam evrenimizle, paralel bir doğruda seyrediyor. Yaşamımızdaki inişler ve çıkışlar, ihtiraslar ve inkarlar, hepsi bir düşünce olarak zihnimize girdiğinde yazın dilini de etkiliyor. Bazen bunun dışında kalan dinamiklere yaklaşmak istediğimizde dil için de arayış başlamış oluyor. Yeni bir yaşantıya yaklaşmak da diyebiliriz buna. Yazmayı, daha doğrusu yazarak anlatmayı bir iç gereklilikle keşfettiğimi söyleyebilirim. Dilimin hep aramak ve keşfetmek üzere hareket halinde kalmasını ve hayretimin dinmemesini dilerim.
Yazmaya koyulduğunuzda, dünya sizin gözlerinizde nasıl bir hal alıyor?
Okumak, dinlemek, izlemek ya da düşünmek, her biri yazmak için hem elzem hem de her yazınsal süreçte kişiden kişiye sıralaması değişebilen başlıklar. Ben, gördüğüm, duyduğum, okuduğum şeyler düşünce olarak zihnime ulaştığında yazmaya içgüdüsel olarak atılıyorum. Elbette aktif yaşantım sırasında sürekli yazmak üzerine düşünmüyorum ama kahramanlar, mekanlar ve temalar bazen o anı yakaladığımı hissettirdiğinde bunun üzerine gitmekte ısrar ediyorum. Yazmakla ilgili en sevdiğim kısım, düşünmek. Zihnimle iletişim halinde olmak beni keyiflendiriyor. Bu yüzden yazmaya başladığımda dünya, olduğundan daha iyi bir yer gibi görünsün ya da görünmesin perdeyi kıvırmama ve ona ait bir şeylere bakmama vesile oluyor.
Kurgu ve yazım sürecinizde karakterlerinizi nasıl şekilleniyorsunuz?
Karşılaştığım ya da herhangi bir şeyin tetiklemesiyle dış hatları oluşan karakteri, sorular sorarak, ona hedef ve problemler sunarak karakterimi tanımaya çalışıyorum. Çünkü ona yabancı kalmak olay örgüsü içinde anlık aksamalara sebep olabiliyor. Buna karar verdiğimde öykünün duygusuna ve derinliklerine odaklanıp karakterin de gittikçe zihnimde kurduğum şeye benzemesini seyretmek kalıyor. Elbette her zaman karakter üzerinden kurulmuyor öykü. Hiç tanımadığınız birinin nesnelerle ilişkisi, o kişinin karakteri açısından birçok şey söyleyebiliyor. Bu nedenle bazen de zamanın ve mekanın verdiği ipuçlarıyla kuruluyor karakter.
Bazı öykülerinizde şiirsel bir dil dikkat çekiyor. Şiirin sizin için önemi nedir?
Canlı bir söyleyiş biçimi olan şiir, sanıyorum yazmaya ve okumaya biraz olsun hevesi olan herkesi ağırlamıştır. Benim için de öyle oldu. Elbette herkeste farklı anlamlar ifade edebilir. Benim evrenimdeyse şiirle anlam kazanan birçok tecrübem oldu. Şiirde kullanımları özen gerektiren, şiirsel ve düşünsel imgeleri bazı noktalarıyla öykü evreninde uygun dil ve konumda kullanmaya çabaladım. Ancak bütünüyle buna yoğunlaşmak öykünün yörüngesinden çıkmasına sebep olabilirdi. Bunu istemedim ve dili de bunun üzerine kurmaya çalıştım. Her iki türün de en azından benim yazınsal sürecimde, birbirini desteklediğini söyleyebilirim.