Ölüm Allah’ın emri, ah şu ayrılık olmasa! 

ABONE OL
26 Temmuz 2021 15:54
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Bu aralar sizler gibi bende çok kayıplar verdim. Kimi zamansız kimi zamanlı oldu kayıplarımın ve çok küçük yaşta yaşadığım kayıplarım, gençliğimde terk edilmelerim bana acıyla nasıl baş etmem gerektiğini bir şekilde öğretti.

Her ne kadar zaman zaman “ruhsuz ve duygusuzsun” eleştirilerini alsam da her insanın kayıplara karşı tepkisi, kendini koruma altına alma şekli, acıları sünger gibi için de hapsetme biçimi farklıdır.

Toplumda yanlış kanı olan, sadece ölümlerin arkasından yas tutma anlayışı da genel de hepimizi yanılgıya sokar.

Peki, yas nedir? 

Yas, bir kayıp sonrası yaşanan, keder duygusunun hâkim olduğu bir süreçtir. Yas dönemi kayba alışma sürecidir. Kayıp ve yas dendiği zaman genellikle akıllara sevilen birinin ölümü gelse de ölüm olmadan da kayıp olabilir. Bir ilişkinin, bir arkadaşlığın bitmesi, işe son verilmesi, itibar kaybı, sağlığı, gençliği kaybetmek, vücudun bir parçasını kaybetmek de bir kayıptır ve arkasından yas tutulur. Önemli olan o kişi için bir önemi, bir değeri olan herhangi bir şeyin artık olmamasıdır.

Yas Dönemi 

Yas dönemi ve süreçte yapılanlar kişiden kişiye, toplumdan topluma farklılık gösterir. Ancak yaşanan duygular ortaktır ve yas, yaşanması gereken doğal bir süreçtir. Yas sürecinde güçlü olmaya çalışmak, güçlü olmak için hiçbir duygusal tepki vermemeye hatta bu duyguları yaşamamaya çalışmak bu süreçte yapılmaması gereken şeylerin başında gelir. Yaşanan acıyı görmezden gelmek, yok saymak o acıyı hafifletmez, aksine daha da kökleşmesine ve daha derine işlemesine neden olur. Kaybı yok saymak, hiç yaşanmamış gibi hayata devam etmek sürecin sağlıklı bir şekilde ilerlemesine engel olur. Bazen yası yaşamamanın nedeni yasa yüklenen anlam da olabilir. Yas, kaybedilen kişiyi, ilişkiyi, her neyse onu unutmak değildir, yokluğunu kabul etmek ve buna alışmaya çalışmaktır.

Kaybettiklerimize Nasıl Tepki Veriyoruz?  

Bilişsel tepkiler: Dikkatini toparlamada ve sürdürmede zorluk, yaşanana inanmakta zorluk yaşamak, rahatsız edici ve hatalı düşünceler, unutkanlık, kendine kızma, sürekli kaybedilen kişiyi ve ölümü düşünme ve bunu engelleyememe, bellek sorunları.

Duygusal tepkiler: Şok, inkâr, üzüntü, keder, öfke, suçluluk duygusu, kaygı, korku, yalnızlık hissi, çaresizlik, umutsuzluk, özlem, tedirginlik, ilgi ve istek kaybı, geleceğe ve bugüne dair karamsarlık, umutsuzluk, hiçbir şeyden zevk alamama.

Davranışsal tepkiler: Kendisini sosyal çevreden izole etme, insanlardan uzaklaşma, kaybedilen kişinin eşyalarına aşırı bağlanma ya da özellikle onlardan uzak durma, alkol/ilaç kullanımı, kendini başkalarına ya da işe adama, dikkatsizlik.

Fiziksel tepkiler:  Nefes almakta zorluk çekme, boğulacakmış/boğuluyormuş hissi, sürekli tetikte olma hali, iştahta artma ya da azalma, uykuda düzensizlik, baş ağrısı, göğüs ağrısı, çarpıntı, kadınlarda adet düzensizliği, kaslarda gerilme, yorgunluk, halsizlik.

Benim gibi bu tepkilerin hepsini de verebilirsiniz. Yeni büyümeye başladığımda babamın ölümünü reddetmiş sanki böyle bir olay gerçekleşmemiş gibi davranmıştım. Sonra mı? Yıllarca her mezarına gittiğimde öldüğü için ona hep kızmıştım.

Eşim öldüğünde ise bütün bu tepkileri verip güçlü görünme adına duygularımı bastırmış 3.gün hastanelik olup 4 yıl panikatak tedavisi görmüştüm.

Eğer beklemediğiniz terk edişler yaşıyorsanız da bu tepkilerin aynısını yaşıyor, üzerine kuldan geldiği için daha çok acı çekiyorsunuz, çünkü elinizde olan nedenler ve acı yoğun öfkeye dönüşüyor.

Maalesef acılarla çok erken tanıştığım için, mümkün olduğunca olayı kabul etmeyi ve doğanın kanunu olduğunu bir şekilde öğretti yaşam bana.

Ancak kendi yaşamımda şunu gördüm ki küçük yaşta yaşadığınız acıları, kötü olayları, terk edişleri çok daha kolay kabul ediyor ve onları sünger gibi içinize çekip bir şekilde hayata devam edebilme gücünü kendinizde görüyorsunuz.

Yaşınız büyüdüğünde ve özellikle akran yaşlarda olan yakınlarınızı kaybettiğinizde acınızı çok daha fazla yaşıyor, ölümünde size çok yakın olduğunu ya da özellikle ebeveynlerinizin zamanının azaldığını fark ettiğinizde acıyla birlikte, çaresizlik, endişe bütün bedeninizi sarıyor.

Bunlarla nasıl mı başa çıkacağız?  

İlk tavsiyem acınızı yaşayın, yasınızı tutun sonrasında sizle birlikte çığ gibi büyüyen bir sorun olmasına izin vermeyin.

Ayrılıkları, ölümleri ya da her ne acı yaşıyorsanız bunu kabul edin. Kabul, razı gelmeye ve acılarınızı hafifletmeye yardımcı olacaktır.

Kendinizi korumayı öğrenin. Ben yıllardır cenazelere, taziyeye gidemem ve telefon ile baş sağlığı dileyemem.

Öyle arabesk müzikler (mümkünse sözlerine takılacağınız hiçbir şarkı), filimler dinleyip seyretmeyin.

Eğer bir ortam sizi sıkmaya, içinizi daraltmaya başladıysa o ortamdan hemen uzaklaşın.

Mutlaka bir hobi edinin, konuşamıyorsanız yazın, okuyun.

Ben bunların hepsini uyguluyorum.

Bir tavsiyem de özellikle aile bireylerimle çok içli dışlı bir yaşamım yok. Annem olmak üzere her gün onlarla görüşmüyorum. Bu da benim acılara hazırlanma şeklim, zira bir insanla ne kadar çok şey paylaşırsan o kadar çok acı çekersin.

Hayatınıza giren, tanıklık eden hiç kimse unutulmaz, en büyük acıyı kendinize yaşatıp “onları unuttum” davranışı göstermeyin. Güzel günleri hep hatırlayın.

Eğer, yasınız sizin hayatınızı kâbusa çevirmeye başlıyorsa da mutlaka profesyonel destek alın. Zira “hallettim ben bu sorunu” derken, anlamsız bir anda acılarınız sizi kavurur geçer.

İşte yas dönemi böyle bir şey. Aslında hepimizin isyanı bence, ölüm değil. Çünkü Allah’tan gelene razı gelmeyi çoktan öğrendik. Bizi yakıp kavuran, sevdiğimizi bir daha hiç göremeyeceğimizi bilmemiz. O yüzden ya  Ölüm, Allah’ın emri ah şu ayrılık olmasa! 

Şimdilik her zaman olduğu gibi hoşça kalın, akıl ve beden sağlığınızı koruyun!

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP