La Fontaine’den Masallar
Bir yöneticinin özellikle kalabalık bir topluluğu yöneten yöneticinin, en büyük düşmanı kimdir bilir misiniz?
Yanında çalışan, yalaka takımı.
Bu yüzdendir ki yüzyıllardır, yöneticilere danışmanlık yapan, ona bilgi aktaranların hatalarıyla savaşlar kaybedilmiş, ülkeler yok edilmiş, çokça isyanlara sebebiyet vermiştir.
Sizce Enver Paşa’ya doğru bilgi verilmiş olsaydı, Sarıkamış’ta o kadar çok Türk evladı donarak ölür müydü?
Ya da Fransız devrimin de Fransa Kraliçesi Marie Antoinette; “ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler” sözünü, Kraliçeye mal edip devrimden sonra başının giyotinle kesilmesine izin verir miydi? ( Kaynaklar bu sözün kraliçeyi kötülemek amacıyla saraydaki adı bilinmeyen bir prensesin hizmetkârlara söylediğini belirtiyor)
Ya da aklı başında bir yönetici, açlık sınırına gelmiş halkına “lokmalarınızı azaltın” ya da “açız, evimize ekmek götüremiyoruz” diyen çiftçiye, “abartma, al çay iç” diyerek çay paketini fırlatıp atar mıydı?
Bence bütün bu hatalı konuşmaları ve davranışları sonunda kendine zarar geleceğini bilen, aklı başında hiçbir yönetici yapmaz..
Hani hep, çocuklara masallar yazdığı düşünülen Fransız fabl yazarı Jean De La Fontaine’nin
La Fontaine’den Masallar serisini hepimiz biliriz.
400 yıl önce bu masalları yazarken, aslında kıssadan hisselerini biz büyükler anlayabilseydik, belki azıcık aklımız başımıza gelirdi.
Mesela, dalkavukluk üzerine yazılmış en ünlü satırların geçtiği "Kargayla Tilki"yi alalım ele... Ezop'un hikâyesinden yola çıkarak yazdığı şiirde tilki kargaya şöyle yağ çekiyor: “Ooooo! Karga cenapları, merhaba! Ne kadar güzelsiniz; ne kadar şirinsiniz! Gözüm kör olsun yalanım varsa. Tüyleriniz gibiyse sesiniz, sultanı sayılırsınız bütün bu ormanın".
Schopenhauer “Sırtını kaşıdığınızda kedi şaşmaz bir şekilde nasıl zevkten mırlamaya başlarsa, övülen bir insan da (açıktan açığa yalan bile olsa) keyiften kendinden geçer” der.
Alman düşünürün insanlıkla ilgili tek bir olumlu düşüncesi olmadığı için, söylediğini ciddiye alan çıkmadı diyelim, ama bizim masalın sonu da malum, aynen böyle bitiyor. Keyfinden aklı başından giden karga, güzel sesini göstermeye kalktığı anda, ağzından düşen peyniri tilki kapıyor.
Orhan Veli, La Fontaine’in bu şiirini Türkçe’ye çevirirken bir değişiklik yapmış, masalın ana fikrini “Alıklar olmasa, iş kalmaz açıkgözlere” diye aktarmış.
Biz masalın o satırlarını, Sabahattin Eyüboğlu’nun aslına daha sadık çevirisinden verelim: “Her dalkavuk çıkarı için över/ Yüzüne güler, peynirini yer”.
Peki, şuan da La Fontaine söyledikleri bize nasıl uyuyor? Eğer bir Maliye Bakanı çıkıp, patronunu övmek için, yeni yaptırdığı şatoya şiir yazıyorsa…
Gerçekten, bu masallara inandırılan bir yöneticinin ve dalkavuklarının anlattığını, içselleştirip halkına gerçekmiş gibi aktaran bir yöneticinin…
Masallar da bahsedilen alık halkıyız…
Zira kelle gövdeden ayrılalı yıllar olmuş olsa da, biz hala bunun farkında değiliz. Ah! Bir kalkabilsek…
Bütün bunları özetleyen aslında çok sevdiğim bir söz vardır. “Değirmen kırılmış, sen kapının şakşağındasın”
Aynen… Günün özeti de bu!
Şimdilik her zaman olduğu gibi hoşça kalın, akıl ve beden sağlığınızı korumaya çalışın!