Ne olacak bu halimiz?
Arasta gibiyiz, ne ileri gidebiliyoruz ne de geri…
Yaşamın boşluğunda sıkışıp kaldık. Kendimi ara ara ölümü bekleyen hasta gibi hissedip sonra bir silkinip “dur, yahu daha nefes alıyorsun, hem alın yazının önünde kim durabilmiş ki sen çırpınıp duruyorsun” diyerek, iç motivasyonumu güçlü tutmaya çalışırken buluyorum.
Kurbağa hikâyesini bilir misiniz? “Kurbağa bir tereyağı yapan süt kazanına düşer, haliyle hayvancağız kurtulmak için çırpınır o çırpındıkça süt tereyağı kıvamına gelmeye başlar, bunu fark eden köylü, yayığı yaymadan tereyağı olduğunu görünce her kurbağa “kurtuldum” diye düşündüğün de üzerine yine bir kova sütü dökerler, bir iki hayvan sonun da anlar ki ne kadar çabalarsa çabalasın bu süt kazanından kurulamayacak ve kaderine teslim olur.”
Hüzünlü bir hikâyedir ve zaman zaman bu çaresizliği hepimiz yaşıyoruz.
Galiba, bazen olacakların önüne geçemediğimizi anlayınca kader denilen alın yazısına boyun eğmek gerekiyor.
Hangimiz bunca sıkıntıyı yaşayacağımızı düşündü ki…
Hiç aklımıza gelir miydi, sanal ortamlar da toplantı yapacağımız ya da özel günler de sadece telefonla ya da internet toplantıları yapacağımız benim hiç aklıma gelmezdi, ancak anlamaya çalıştığımız bilgisayar sistemini bile öğrenmeye başladık.
Bir öğretmenler günü geçirdik. Galiba emekli olan öğretmenlerimiz dışın da hiç bu kadar hüzünlü bir gün kutlanmamıştır öğretmenlerimiz.
Ben şanslı gruptanım evlatlarımla öpüşemesem de can cana yan yana bu günü kutladım.
Şimdi, diyeceksiniz ki “iyi de bayramlarımız da böyle geçti” haklısınız ancak bayramlarımız, kabul edin ki uzun süredir tatil kaçamağı olarak görüldüğü için çoğumuz ailemizi telefon ile aramıyor muyduk? Öğretmenler günü o yüzden bana çok hüzünlü geldi.Bizler alışık değiliz uzaktan uzaktan dokunmadan bu günleri kutlamaya.
Salgının çemberi çok daraldı. İnsan ister istemez bir karamsarlığa bürünüyor, hele açıklamalara göre hepimiz bu salgına yakalanacağız, kaçışımız yok. İşte, bu insanda iç hesaplaşmaya neden oluyor çünkü ne yaşayacağız, başımıza ne gelecek hiç bilmiyoruz ancak yaşmaya da devam etmeliyiz, yoksa salgından önce toplum olarak depresyon denen lanetle uğraşacağız ki uzmanlar daha iyi bilir, ruhsal hastalıklar fiziksel rahatsızlıklardan çok daha zor ve iyileşmesi de zaman isteyen bir süreç.
Bugün biraz sevimsiz konulara değindim. Ancak bu süreçte lütfen önce ruh halinizi sağlama alın, iç motivasyonunuzu güçlü tutmaya çalışın, mutlaka tedbirleri dikkate alın ve uygulayın. Bir sınavdan geçiyoruz eğer hala işyerleriniz kapanmadıysa, bir lokma ekmek buluyorsanız ve hala sağlıklı nefes alabiliyorsanız inanın şuan da sizden şanslısı yok.
Şu yaşamda tek öğrendiğim gerçek, siz ne yaparsanız yapın, ne için mücadele ederseniz edin olacakların önüne geçemiyorsunuz.
Her şeyle baş edebilen bizler, işte bu durumda çaresiz kalıyoruz. O yüzden önce ruh sağlığınızı korumaya çalışın.
Her başlangıcın bir bitişi vardır elbet bu da son bulacak ve her bitiş yeni başlangıca gebedir. Yeter ki hayata sıkı sıkı bağlanalım ve umudumuzu hiç yitirmeyelim.
Bugün ki yazım sanki çok duygusal oldu, ne bileyim bilirsiniz içimden ne geliyorsa hep onu kaleme (klavyeme) alıyorum.
Ve içimden şu anda hepinizi çok sevdiğimi söylemek geliyor. Evet, Hepinizi çok seviyorum!
İçinizde ki insanlık, sevgi, iyilik hiç bitmesin…
Şimdilik her zaman olduğu gibi hoşça kalın, beden ve ruh sağlığınızı korumaya çalışın!
EKONOMİ
21 saat önceYAZARLAR
21 saat önceYAZARLAR
22 saat önceYAZARLAR
22 saat önceYAZARLAR
2 gün önceYAZARLAR
2 gün önceYAZARLAR
2 gün önce