Saldırgan…

  Ülkelerinde ellerini-kollarını özgürce sallayarak dolaşırken, emperyal güçlerin salt silah tüketmek amaçlı ‘açlığından’ dolayı karıştırılan bölgenin yurttaşı olmayı kim ister ki? Kurulu gelenek-göreneklerinden, toplumsal kurallarından, toplumsal yaşayışlarından uzaklaşmayı kim ister? Eşini, çocuğunu, anasını, babasını, yakınını yanında tutsa yaşadığı acıyı, uzağında olsa yaşayacaklarını bilen-duyumsayan biri olmayı kim ister? Bir başka ülkenin sınırları içerisinde, onlar gibi konuşamamanın, onlar gibi sevinememenin, onlar gibi giyinememenin, onlar gibi koşamamanın verdiği acıyı kim ister? *** Kimse istemez! Yaşadıklarında, gördüklerinden geride kalmayı kimse istemez; hep daha güzeli, hep daha iyiyi, hep daha yükseği görmek ister herkes! Yerinde saymak bile acı verebilir; doruklara tırmanmak varken… Komşumuz Suriye’de yaşananları, orada bu karmaşayla kazanım elde edeceğini sananları bilmeyen yok kanımca! Suriye’de yaşanan sistem işin elle tutulmayan gerekçesi, asıl gerekçe o topraklarda yaşayan mozaiğin kırılması-parçalanmasıydı! Sistem olsa, Ortadoğu’da Suriye’den önce uğraşılması gereken, ortaçağ karanlık sistemlerini uygulayan ülkeler başta olurdu… Suriye bir proje, bir yeniden sınır oluşturma savaşıydı… Bunun içerisinde kimler olduğunu, asıl amaçlarının ne olduğunu, gelecek için neler düşünüldüğünü yaşananları birkaç yıl geriye alarak anımsamak değerlendirmekle anlamak olası… Olan kime oldu görüyoruz! Kuzey Suriye’de yaşayanlara, ülkemizin insanlarına oldu! Suriyeliler, ülkelerinde can güvenliklerinin olmadığını düşünerek, sığınacak bir yer ararken, her ne denli AB’ce ‘sığınmacı’ denilmesi istenmese de ülkemize sığınmak zorunda kaldılar! Sayılı olarak üçbuçuk, aslında dört milyon Suriyeli yurttaşın sığınmacı olarak yaşadığı söyleniyor! Buna karşın, ülkemizin baş yetkilisinden otuz milyar dolar harcama yapıldığı belirtiliyor! Bu kadar Suriyeliye elini uzatan bir ülkenin yurttaşlarının eksiği olmaması gerekir, sıkıntısı, zorlanması olmaması gerekir; bugün Avrupa ülkeleri o denli ekonomik özgürlükleri olmasına karşın küçük sayılarda bulundurdukları sığınmacıların gittikleri yerde sözünü ediyor. ‘Yurttaşımız fazlasını istemiyor’ dedikleri gibi, ellerindeki sayıyı da her gün biraz daha azaltmanın yolarlını arıyorlar! Açlık sınırı altında asgari ücretle, emekli maaşıyla şu kriz ortamında ayakta durmaya çalışan-direnen yurttaşı olan ülkemiz, Suriyelilere kasaların kapısını açıyor! Kardeşimiz, deniyor! Kucak açmayalım mı, deniyor! İnsanız, deniyor! Aynı dindaşız, deniyor! Komşumuz, deniyor! Başka mı? Gençlerine sınavsız okul olanağı tanınıyor, hastaları daha rahat hastanelerde ağırlanıyor, kamu kurumlarında ‘Suriyeli’ denilince işler daha kolay yürütülüyor, AB’den toplantılar için bedeller ödeniyor, konuşmacılar AB-iktidar yönünde konuşmalar yapıyor, sığınmacı değil ‘mülteci’ denmesi salık veriliyor, Suriyeli ‘saldırgan, hırsız, ikinci eş, dilenci’ gibi deyimlerin kullanılmaması isteniyor… *** Kozan’da, bir gazeteciye saldıran Suriyelileri nasıl isimlendirmemiz gerekiyor o zaman? Suriye’de can-mal güvenliği olmadığı için ülkemize sığınan, sığındıkları ülken kentindeki binada bulunan Atatürk posterlerini kaldırarak duvara Arapça yazılar yazdığında, bu ülkenin insanı karşı koyamayacak, karşı koyacak olursa da ‘saldırıyı’ hak etmiş mi olacak? Bunun adı saldırganlık değil de nedir insanaşkına? Bu ‘Suriyeli saldırgan’ değil de ne?   ‘İDEOLOJİ’ DURUŞTUR… Siyasi partiler için ‘ideoloji’ önemlidir… ‘İdeoloji’ o partinin duruşunu, karşı koyuşunu, bakışını gösterir… Bir zamanlar Necmettin Erbakan, kaypak, kaygan, yeri belli olmayan partilere ‘renksizler’ diye çıkışırdı, haklı olarak… Bu ülkenin kuruluş öyküsünde var olan, geçmişi cumhuriyetle bir olan CHP’nin içine düşürülmeye çalışan tablo öyle düşündürücü ki… Bir yandan ‘ideolojiden’ sapmalar, bir yandan yerli-yersiz söylemler, bir yandan sağa tutunmaya çalışılmalar, bir yandan yaşananlardan kopuş, bir yandan günü kurtarayım denirken, tamdan ülkeyi bataklığa sürüklemeler… Gerçekten yazık ediliyor… CHP’nin iyi bir ivme yakalayamamasının, parti içerisindeki anlaşmazlıkların, çatlak seslerin, ideolojiden sapmanın, gündemi değerlendirememenin, halkın gözünde günden güne ufalanmanın, söylem tutarsızlığı yaşamanın, inandırıcılıktan uzak olmanın tek nedeni Genel Merkez’in tutumudur! CHP ideolojiden kaçınarak partisine-partilisine değil, ancak iktidara güç kazandırmaktadır. Bugün Adana’da, İstanbul’da, Ankara’da belediye başkan adaylarından arasında, ‘ideoloji’ kaygılı isimlerin yer alması bunun en açık kanıtı… CHP, çok partili dönem sürecinde ‘ideolojisine’ tutunduğu yıllarda partilisini sevindirmiştir… Unutulmasın… 131118
Benzer Videolar