Metro ‘yer altı treni’ mi?
Başka kentleri bilmiyorum ama, Akara ile İstanbul metrolarının Adana ile benzerliğini bulamıyorum…
Eskiden daktilo ile olsa, ya da yazı kalemiyle yazmış olsak belki lise edebiyat öğretmenimiz uyarır, ‘o sözcüğün doğru yazılımı öyle değil’ diye uyardı, diğerleri normal yaşamın arsına karışır giderdi.
‘Teknoloji’ öyle bir şey değil! Anında kırmızı, ya da yeşil uyarı alt çizgisini gösteriyor!
‘Metro’ sözcüğünü her yazmam gerektiğinde, eş anlamlı ‘yer altı tireni’ uyarısını yapıyor.
Ankara da, İstanbul’da denilen doğru; nereden neyin gittiğini bilmiyor, görmüyorsun da…
Adana’da, çevreye kirlilik bulaştırarak ‘yer üstünden’ gidince yalnız ‘tren’ demek de geliyor aklıma.
Bugün büyükşehir belediyesinin çözüm oluşturmada zorlanmasının baş nedeni de ‘yer üstü treni’ özelliği taşıması olmalı.
Dışarıdan gelen, Adana’yı gezerken şaşkına dönen bir arkadaştan ‘bu ne’ diye sorduğuna tanık olmuştum. ‘Metro’ dediğimde de ‘bu metro mu’ diye sorusunu yinelemesine…
Adana’da ‘metro’ konusu, bir döneme damgasını vuran Aytaş Durak’ın ürünü…
Son günlerde yeniden ‘aday’ olmak için çaba harcadığını duymuştum.
CHP örgütünde sıcak bakanların da olduğunu belirtmiştim bu köşede.
CHP’de, ‘hangi partide, hangi düşüncede olursa-olsun, yeter ki kazanma olanağı olsun’ hastalığının olduğunu bilmeyen yok da, Durak’ın uzun süre görev yapmasına karşın arap saçına dönmüş ‘metrodan’ dolayı bile dışarıda kalacağını düşünüyordum…
Aytaç Durak yeniden aday olmayı düşünür mü, CHP Durak’ı aday göstererek hastalığının ‘kalıcılığını’ gösterir bilmem ama, ‘yer altı treni’ yerine ‘metro’ yazmayı sürdüreceğim…
Taa ki Adana’da metro ‘yer altı treni’ olana dek…
,
CHP’DE EGEMEN OLAN İLKESİZLİKLER…
İlkesizlik, günü kurtarmak için ödün vermek, inanılmamasına karşın inanılıyormuş gibi tutum sergilemek…
Zaman diliminin her sürecince ‘geriye dönülerek, geçmiş anımsanarak’ daha iyi anlaşılıyor…
Duruştan, ilkeden ödün vermek doğru muydu?
Onun gibi düşünüyormuş gibi yapmak yarar sağladı mı?
CHP’nin ‘kazanacak aday arayışında’ bu ilkesizliği görmek yanlış değil!
Geçenlerde, çok partili sisteme geçilen yıllarda yapılan ‘ilk seçim’ sonuçlarının ardından, Orhan Veli’nin ‘yine de kazanamadınız, kaybettiniz’ notunu okumuştum!
Ne mi olmuştu o yıllar?
CHP, oy alabilmek uğruna ABD’ye yanaşmayı, NATO’ya arka çıkmayı bile göze almıştı.
Köy Enstitülerinin eleştirilmesine, oy yitirme korkusuyla sessiz kalmayı bile denemişti.
Gerici eylemler bile görmezden gelinmiş, sessizlik yeğlenmişti.
İşte o yıllar, Orhan Veli’nin sözleri:
“Seçimler bitti, Demokrat Parti, Halk Partisini korkunç bir bozguna uğrattı.
Oysaki Halk Partisi, halkı kazanacağını umarak fikirleriyle prensiplerinden son zamanlarda ne fedakârlıklar etmişti.
Türbeler, şahsi sermayeye sağlanan imtiyazlar, her türlü irticaa tanınan haklar… Hiçbiri, hiçbiri kâr etmedi…”
Geçen yarım yüzyılı aşkın sürede, yetmişli yıllarda CHP Bülent Ecevit’le gerçekleşen ‘iktidar yürüyüşünü’ neden gerçekleştiremedi dersiniz?
O yetmişli yıllar dışında içten, inanarak ne zaman ‘hak, adalet, emek, özgürlük, barış, emekçi, ,işçi sınıfı, sosyal haklar, insan, sömürüsüz bir dünya, toprak, su’ kavramları yurttaşlara anlatılma gereği duyulmuştu?
Yetmişlerin ardından gelen seksenli yıllar, oniki eylül, Deniz Baykallı yıllar, şimdi de Kemal Kılıçdaroğlu…
Bir ‘iktidar’ olmaya odaklı değil de, çevrelerinde ‘sistemle’ eşgüdüm içerisinde olanlardan oluşan bir grubun varlığını sürdürme için ‘sosyal demokratlık’ oyunu…
Duymasam inanmayacağım da…
Daha dün bile, ‘Mansur Yavaş değerli bir arkadaşımız’ dedi, Kılıçdaroğlu…
Değerli, değersiz oluşu neden gündeme getirilir anlamak zor deil…
Yavaş’ın ‘değerli-değersiz’ kavramlarıyla uğraştığını bile sanmıyorum, için için kendince CHP’ye, Kılıçdaroğlu’na, diğer aynı söylem içerisinde olanlara güldüğüne inanıyorum…
En çok da CHP’de egemen olan ilkesizliklere…
121118