Oktay EROL
Yurttaşın yaşam çıtasını yükseltmek yerine, turizmi canlandırmak amacıyla uzatılan on günlük ‘bayram tatili’ başlamasıyla birlikte ‘hız’ tutkunlarının, kural tanımazların neden olduğu trafik kazaları peşpeşe gelirken, kimi yuvaların bayram sevinci perdelendi.
Ne garip değil mi? Binlerce kilometrelik duble yollar yapılırken asıl amaç yurttaştı, yurttaşın güvenli ulaşımıydı, yurttaşın trafikte sorun yaşamamasıydı…
Kimi sürücülerin içlerinde birikmiş hınçları, çılgınlıkları, yaşam sorunları, öfkeleri, depresyonları trafiğe çıktıklarında ortaya çıkıyor gibiydi!
Tek şeritten yapılan yolculuklarda bile, karşıdan gelebilecek aracı yok sayarak araç kullanmak…
Gerek günlük Adana içi trafiğinde, gerekse ikibuçuk aylık Horzum yaylası günlerimde öyle çok yaşadım ki. Nereye gidilecekti, neden bu denli hız tutkusu ön plandaydı, varılacak yerin dönüşünde de aynı çılgınlığın yaşanıyor olması; araştırılması, üniversitede kürsüler oluşturulmasını gerektirmiyor muydu ki?
Horzum yaylası Kozan’la yirmi dakikalık… Büyük bölümü genişleyen yolun önce Kozan Barajını, ardından Dağılcak dinlenme alanı, sonra da Suluhan yaylasını geçerek ulaşılan Horzum yolunda ‘o’ hız tutkunlarının gidiş sırasında ‘bir an önce serinliğe’ ulaşmak içindir, denebilir de; sabahın ilk ışığıyla Kozan’a dönüş için yine aynı çılgınlıkla araç sürmelerini uzun uzun hep düşünmüşümdür.
Hıncal Uluç, bir yazısında şoförünü bu konuda uyardığını yazmıştı. Doya doya yolculuk yapmak, şu orman havasını pencereyi açarak solumak varken, neden bu denli uçarak gidiyorsun, dediğini yazmıştı şoförüne… Böyle bir iç geçirme benimki…
***
‘Türkiye’de on kişiden biri antidepresan kullanıyor’ diyor, Pskiyatri uzmanı Prof. Dr. Nesrin Dilbaz. Depresyonun en büyük belirtisinin de mutsuzluk olduğunu belirtiyor.
Geçtiğimiz yıllarda özellikle genç nüfus üzerinde etkili olan ‘bonzai’ nin yerini; merdiven altlarında üretilebilen, aşırı bağımlılık yapma gücü olan, ucuza satılan, insan bedenini çürüten, okulların açılmasıyla birlikte dikkatten kaçmamasını istediği bir uyuşturucudan da söz ediyor; metamfetamin…
Avrupa Birliği ülkelerinde dört yılda bir, onatı yaşındaki lise öğrencilerinde ‘madde bağımlılığı’ üzerine yapılan bir araştırma…
Bu araştırmada liselilerin hangi maddeyi daha çok kullandığı, neden kullandığı, aile yapıları, ekonomik durumları, ailenin eğitimi soruluyor…
Bizde ikibindört yılında ‘ilk kez’ yapılan bu araştırma, ‘gençleri yöneltme, uyuşturucu kullandığını öngörmek’ anlamı taşıdığı sanısıyla bir daha yapılmamış…
İşsizlik, erken yaşta emeklilik, geçim kaygısı, bilinçsiz göç, yarın kuşkusu, gelecek korkusu, sokaktaki şiddet, iklim değişikliği, toplumdaki hoşgörüsüzlük…
Sonra da…
‘Türkiye’de on kişiden biri antidepresan kullanıyor’.
Dert etmeyelim, ‘bayramlık’ yanımızı bozmayalım isterseniz!
***
Düşünür müsünüz bilmiyorum…
Bazılarından ‘özellikle’ Atatürk konu olunca duyduklarım karşısında donar kalırım; bu yaz mevsiminde, Adana sıcağında ‘donmak’…
Birini sevmeyebilirsin; ancak somut biçimde gerekçelerini biliyorsan,
Birini suçlayabilirsin; ancak somut biçimde suçunu biliyorsan,
Birini yanından uzaklaştırabilirsin; ancak sana zarar verdiğini somut biçimde biliyorsan…
Yok eğer salt birilerinin gözüne girmek, birilerinin adamı olduğunu kanıtlamak için yapılıyorsa bu, üstelik bu yapan bu ülkenin Meclis Başkanıysa, bu yapan Meclis Başkanına ‘kıyak’ olsun diye yurttaşın önüne çıkan bir kaymakamsa ‘donup’ düşünüyorum işte…
30 Ağustosu bilmeyen var mı? ‘Büyük zafer’ diye adlandırılan, ‘diriliş destanı’ denerek anlamlanan bir günde Mustafa Kemal Atatürk’ü, silah arkadaşlarını anmadan yapılan konuşma…
Bugün bu ‘zaferi’ anlatırken, bugünden içine ne doldurursanız doldurun ‘eğer’ bu kahramanları yok sayarak söyleve başlarsanız önce tarih güler size, sonra dörtbir yanınızı çevreleyen emperyelist odaklar gülmeyle de kalmaz sırıtır size. ‘Tamadır’ der, ‘burada her tür emperyal girişim rahatça yapılır’ der.
Bilgiyi tam vereyim…
Gönen Kaymakamı Faruk Bekarlar, 30 Ağustosu anlatırken Atatürk’ün adını anmadığı gibi, yurttaşın istediği 10. Yıl marşı için ise ‘sessiz çalın’ demiş!
Sokaktaki işsizi, emeklisi, akademisyeni, düşüneni, gazetecisi, geçim kaygılısı, esnafı; bu ülkenin varlığı, bütünlüğü, dirliği için ‘ekonomik’ sorunlarıyla boğuşurken bile bunlar kadar değerlerinden, yaşamdan kopmuyor…
Cumhuriyetin, cumhuriyet kahramanlarının kurduğu sistemden ‘bunlar’ kadar yararlanmıyor…
Düşünmemem gerekiyorsa sorgulayın beni…
030917