14 Şubat mı; o da ne?
14 Şubat, dendiğinde akılları tırmalayan, birçok kişiyi tüketmeye zorlayan Sevgililer Günü’nü günümüzde bilmeyen kalmadığı gibi, ‘uzak’ duranlara da ‘nahoş’ tutumlar sergilendiğini görmek olası…
Peki…
14 Şubat’ta ne olmuştu da, koca cam vitrinli mağazalar, alışveriş merkezleri ağız birliği ederek insanların içine koşuşturmalarını şırıngalıyordu?
Bizle, ülkemizi geçtik şu an dünyanın dörtbir yanında yaşamlarını sürdüren insanlarla nasıl bir ilintisi vardı da ‘kutlanması’ vazgeçilmez, unutulmaz, savsaklanmaz, öte durulmaz doruğa ulaştı?
Bir bakalım…
***
- 3.yüzyılda Roma İmparatoru ll. Claudius erkeklerin tamamını askere çağırır. Erkeklerin asker olmasını sağlamak için de evliliği yasaklar. İmparator, öncesinde Hıristiyanlığı hem yasaklamış, hem de onlar için ölüm emri vermiştir. Claudius’un emirlerine uymayan, sonradan aziz olarak anılacak Valentinus, yakalanarak hapse atılır. Gardiyanlardan biri Hıristiyanlar arasında sıkça anlatılan ‘mucizelere’ tanık olur. Doğuştan gözleri görmeyen kız kardeşi Julia için bir umut olacağını düşünerek gizlice Valentinus’un yanına getirir. Julia, Valentinus’dan roma tarihi, doğa, Hıristiyanlık konularında bilgilenir. Tanrı, din konularında çok şeyler öğrenirken ‘görebilecek miyim, dua ediyorum sürekli, senin bana anlattıklarını görebilecek miyim’ diye sorduğunda, Valentinus şu yanıtı verir: ‘Tanrı bizim için en iyi olanı yapar, yeter ki buna inanalım.’ Duaya başlarlar, Juia’nin içi altın bir ışıkla aydınlanır. Çılgınca bağırmaya başlar, ‘Valentinus, görüyorum, görüyorum…’ Ertesi gün Valentinus’un ölüm emri verilir. Aziz, Julia’ya öğütler bir not yazar, notun sonuna da ‘senin Valentinus’undan’ imzasını ekler. O gün tarih, 14 Şubat 270’dir.